27 Mayıs 2017 Cumartesi

Padişahların gücü sınırsız mıdır? Onları denetleyen bir kurum var mıdır?

Osmanlı Padişahı yasama, yargı ve yürütme erklerini tek başında elinde tutar. Devletin tüzel kişiliğini de tek başına temsil eder. Diğer taraftan Halife sıfatıyla da İslâm âlemi üzerinde etkin bir mevkii vardır. 

Dolayısıyla Padişahın bu bağlamda denetlenmesi imkânsız gibi görünürse de, kuramsal düzeyde kalmakla beraber uygulamada sonuçlar alınmış hukuksal bir denetim biçimi vardır.

Gerçekten de Osmanlı Padişahlarının eylemlerinin ve Osmanlı hukukunun Şeriate uygun olması ilkesi Osmanlı Devleti'nin kuruluşunda ve yapısında bulunmaktadır. Başka bir deyişle "Şer'î Hukuk" Örfî Osmanlı Hukuku'nun bir parçası olarak onunla birlikte doğmuş ve onunla birlikte yaşamaktadır. 

Buna bir anlamda Padişahın örfî hukukun kaynağı olan iradesinin, yetki ve sorumluluklarının kısıtlanması diyebiliriz. Nitekim monarşik anayasalarda da monarkların kendi yetkilerini bu tür kısıtlamalarına rastlanılmaktadır.1 

Ancak bu tür kısıtlamaları monarkların istedikleri zaman geri almaları mümkündür. Ne var ki Osmanlı Padişahının (özellikle Halife olduktan sonra) gerek kişisel davranışlarında ve gerekse yönetsel kararlarında kendisini İslâm'ın esası olan şeriatle kısıtlamaktan vazgeçmesi artık mümkün değildir.

O halde devlet örgütü içinde Şeriatı temsil eden Şeyhülislâm'ın devletin işleyişini ve dolayısıyla devletin simgesi olan Padişahı (kuramsal düzeyde kalabileceği söylenebilirse de) verdiği fetvalarla eleştirme hakkı vardır. Kaldı ki siyasî şartların gerçekleştirdiği pek çok ortamda Şeyhülislâmların Padişahlar aleyhinde fetva verdikleri ve amaçlanan sonuca ulaştıkları, hatta padişahları tahtlarından indirdikleri görülmüştür.

Edebiyatımızda toplumsal bir içgüdü olarak "nasihatnâme" geleneği vardır. Dinî, ahlâkî ve sosyal konularda "nasihatnâme" genel adıyla, bazıları yalnızca âyet ve hadislere2; diğer bir kısmı da âyetler ve hadislerle birlikte "kelâm-ı kibar"lar, atasözleri, deyimler gibi diğer ahlâkî ilkelere de dayanarak3 öğüt veren, yol gösteren öğretici manzum veya mensur pek çok eser yapılmıştır. Pek çok Osmanlı aydını ve devlet adamları bazı önemli gördükleri aksaklıkları Padişaha duyurmak için güya ricâl'e nasihat eder görünen bir üslup kullanmışlardır.

Nasihatnâmelerin yazılması bazan bizzat Padişah emriyle münasip birine ya da bir heyete yaptırılmaktadır.4 Bazı müellifler de kendilerini vicdanen borçlu bilerek âhiret sorumluluğundan çekinmişler5; bazısı ise kendi tecrübelerini ve başkalarından dinlediklerini birlikte aktarmışlardır.6 

Bununla beraber itibar kazanmak ve mevki edinmek için yazanlar da vardır.7 Fakat yazarların tümü eserlerini içlerine doğan manevî bir kuvvetle eski müelliflerin anlattıklarını gerekse görüp işittiklerini bir araya getirdiklerini söylerler.8 

Anlattıklarını teyit için âyetler, hadisler ve diğer İslâmî bilgilerle güçlendirerek vurgulamaya çalışmışlardır. Nasihatnâmeler Arapça, Farsça ya da Türkçe olarak yazılmışlardır.

1. 1876 yılında ilk Osmanlı anayasası olan "Kanun-i Esasî"de de Sultan Abdülhamid kendi yetkilerini kısıtlamıştı.
2. Örneğin Feridüddin Attar'ın Pendnâme'si gibi.
3. Örneğin Nâbi'nin Hayrabad ve Hayriye'si gibi.
4. Hazret-i Padişah-ı âlem-penah... tarafından ferman-ı cihan-müta ve hükm-i vacibü'l-ittiba' sâdır oldu ki... umur-dîde a'yan ve kar-azmüde ehl-i dîvan bir yere gelub .... bu gailenün tedbîri nedür göreler. Kâtib Çelebi, s. 120: Kitâb-ı Gülşen-i Mülûk, Uğur,Osmanlı Siyâset-Nâmeleri, s. 122
5. "...kemâ hüve hakikî sadakat üzre bir hizmetim suret bulmağın ...." Kitab-ı Müstetab, s. 33. Uğur, Osmanlı Siyâsetnâmeleri, s. 123.
6. Lûtfi Paşa'nın Asafnâmesi gibi.
7. Örneğin Gelibolulu Mustafa Ali'nin "Nasihatü's-Selâtin"i gibi.
8. Uğur, a.g.e., s. 122.

Padişahların görev ve yetkileri nelerdir?

Osmanlı Padişahlarının aslî görevleri "Halife-i Müslimîn" olarak Dârü'l-İslâm'ı Dârü'l-Harb'e karşı savunmak, diyâr-ı küfr'de "ilâ-yi Kelimetullah"1 yapmaktır. Bu da fetihler yaparak da İslâmlığın yayılmasını gerektirir.

Kayıtlarda "mirî arazî" olarak anılan ülke toprakları devlete aittir. Ancak devletin tüzel kişiliğini Padişah temsil ettiği için kuramsal olarak onun şahsî mülküdür. Tatbikatta ise devletin tüzel kişiliğine vekâleten vesâyet eder. 

Dolayısıyla bu dolaylı tasarrufu sırasında arazî üzerinde yaşayan, onu ekip, biçen reâyâ'ya İslâm'ın hakkaniyet ilkelerine de uygun olarak davranmak zorundadır. Adaletli davranmayı ise Şer'î ve örfî hukuku uygulayan kadılar aracığıyla sağlayacaktır.

Diğer taraftan Padişah Osmanlı ülkesini mirî toprak rejimine uyarak ve vakıf arazîleri kollayarak yönetmeli, devlet mülkünü koruyabilmek için özel mülkiyet hakkını kişilere son derece kısıtlı olarak vermelidir.

Halife olarak elden geldiğince İslâm birliğini koruması gerekir. Mekke ve Medine'ye özel ihtimam göstermeli, müslümanların Hac farizalarını rahat ve korkusuzca ifa edebilmelerini sağlamalıdır.

Ehl-i İslâm'ın, eshab-ı küfr karşısında iktisadî ve askerî bakımlardan dûn (aşağı) vaziyete düşmesini önlemelidir.

Padişahın irâdesi kanundur. Dolayısıyla herhangi bir uygulamayı kendi istediği biçimde çözümletecek bir hukuk kuralıdır. Kamu düzenini ve yönetimi "Padişahî hukuk" (ya da örfî Osmanlı hukuku) sağlar, ancak bu hukukun hükümleri şer'î hukukun kriterleri dışına çıkamaz ve onun kurallarına karşı olamaz. 

Başka bir deyişle Padişahın kanun sayılan emirleri de şer'î hukukun bir tür vesâyeti altındadır. Üstelik uygulamada, Padişah yalnız şer'î hükümlere uymakla yükümlü değil, ecdadının çıkardığı kanunlarla, örneğin Teşrifat-ı Kadîme gibi bazı geleneksel kurallar ile de sınırlanmıştır.

1. İslâm'ın Tevhîd inancını yüceltmek ve yaymak.

Osmanlı tahtına kimler, hangi usûllere göre geçmişlerdir?

Osmanlı Devleti'nde her yeni Padişahın saltanata gelişine genel olarak "tahta çıkmak" anlamında "cülûs etmek" denilirdi. Osmanlı Devleti'nde de başlangıçtan itibaren Fatih Sultan Mehmed'in saltanatına kadar geçen kuruluş döneminde "cülûs" olgusu bir sisteme bağlı olarak devam etmemiştir.1 

Bu tarihten sonra On yedinci yüzyılın ilk çeyreğine, Sultan I. Ahmed'e kadar Batı'da "primo genitur" olarak adlandırılan, bizde "ekber evlâd" (en büyük erkek evlâd)'ın tahta çıkarılması sistemi geçerli oldu.

Sultan I. Ahmed'in ölümünde Kubbealtı'nda toplanan Meşveret Meclisi'nde Sadâret Kaymakamı, Şeyhülislâm ve diğer ileri gelenler kardeşi Şehzâde Mustafa'yı tahta geçirdiler.2 

Ve bu toplantıda o tarihe kadar uygulanan "Ekber Evlâd" sistemi bırakılarak, Batı'da "Seniorat Sistemi"nde olduğu gibi, "Ekber ü Erşed" (hanedanın en yaşlı erkek üyesi) yeni padişah olarak tahta geçirildi. 

Dolayısıyla bu Meşveret Meclisi'nde saltanatın kime ve nasıl geçeceği hususu da bir kurala bağlanarak yeniden düzenlenmiştir. Meşveret Meclisi'nden çıkan bu kararın daha sonra değiştirilmemiş olması da Osmanlı Devleti'nin hukuka olan saygısını kanıtlıyor.

1. Örneğin Osman Gazi, Ertuğrul Bey'in ölümünden sonra aşiret önderlerinin ve âhiler tarafından; Orhan Bey babasının vasiyeti üzerine âhi topluluğu tarafından; kendisi de âhi reisi olan Murad yine âhiler tarafından, Yıldırım Bâyezid Kosova Savaşı'nda babasının şehid oluşundan sonra orada hazır bulunan ümera tarafından; Çelebi Mehmed Ankara Savaşı'ndan sonra yapılan uzun mücadeleler sonrasında Edirne'de kendi hükümdarlığını ilan ederek; oğlu II. Murad ise babasının vasiyeti, ancak erkân ve yeniçerilerin kabulüyle tahta geçmişlerdir.
2. Sultan I. Ahmed'in ölümünde (1617) çocukları çok küçük olduğundan, Meşveret Meclisi kardeşi Şehzâde Mustafa'yı tahta geçirdi.

Osmanlı İmparatorluğu nasıl bir ülkedir? Hanedan ülkeyi hangi esaslara göre yönetmiştir?

"Devlet-i Âl-i Osman" isminden de anlaşılacağı gibi devlet kurucusu olan Osmanlı ailesinin ortak malı sayılmaktaydı. Dolayısıyla yönetim "ülkenin Padişaha kendi ceddinden verâsetle intikal etmiş bir mülkiyet olduğu" kavramına dayanan mantık düzeni içinde yürütülmektedir. 

Nitekim "Osmanlı Ülkesi" anlamında kullanılan "Memâlik-i Osmâniyye" deyimi ülkenin Osmanoğulları'nın mülkiyetinden gelmekle beraber, aslında Hanedan'ın reisi ve görevde olduğu süre içinde devletin tüzel kişiliğinin simgesi olan Padişaha ait olduğunu da belirliyor.

Osmanlı Beyliği'nin kuruluşu sırasında Osman Bey, idaresi altındaki yerleri kardeşi, oğul ve silah arkadaşı olan aşiret beylerine vermişti.1 

Arkasından gelen Orhan Bey'de idaresindeki yerlere oğullarını ve sonra beylerini tayin etmişti.2 

Bununla beraber Orhan Bey'den sonra Murad Bey'in cülûsuna kardeşleri Halil ile İbrahim'in karşı koymalarıyla, kuruluşundan üç nesil ya da 60 yıl sonra Devlet, âdeta zorunlu olarak "ailenin ortak mülkü" genellemesinden çıkmış "hükümdar ve oğullarının malı"na dönüşmüştür.3 

"Osmanlı Devleti"nin tüzel kişiliğini siyasî ve hukukî tüm yetkileri tek başına elinde bulunduran Padişah simgeler. Başka bir deyişle yasama, yürütme erklerinin tek sahibidir. Ancak çoğu kez zannedildiği gibi, bütün bu yetkileri sınırsız değildir. Zira ileride görüleceği gibi Osmanlı yönetiminin bir "hukuk devleti" biçiminde yürütüldüğü ispat gerektirmeyecek biçimde açıktır.

Bu özelliği irdeleyen çok önemli bir husus da, Şeyhülislâm'ın4 buhranlı dönemlerde devlet erkânını Divân'ın üstünde kararlar alabilen "Meclis-i Meşveret"te kendi başkanlığında toplayabilmesidir. 

Nitekim Sultan I. Mustafa ve Sultan İbrahim de bu meclisin kararıyla tahttan indirilmişlerdi.

1. Mesela büyük kardeşi Gündüz Bey'e Karacahisar ve Sultanönü'nü (Eskişehir) mıntakasını; Aykut Alp'a İnönü, Hasan Alp'a Yarhisar, Turgut Alp'a İnegöl mıntakalarını vermişti. Daha sonra Osman Bey'e iltihak eden aşiret beylerinden Konur Alp'a Bolu ve Düzce ve Akçakoca'ya adına mensup olan mıntakalar verilmişti. Uzunçarşılı, Saray Teşkilatı, s. 117.
2. Konur Alp'ın vefatından sonra Düzce ve Bolu havalisine Orhan'ın oğlu Süleyman Paşa ve Akçakoca'nın vefatından sonra Kandıra ve daha sonra zaptedilen İzmit havalisine de diğer oğlu Murad Bey gönderilmişlerdi. Orhan'ın oğullarından İbrahim, Eskişehirde sancak beyliği ediyordu. Daha sonra İzmit sancağı Süleyman Paşa'ya verildi. Murad Bey İnönü ve Karasi beyliğinin kısmen ilhakı üzerine Süleyman Paşa Balıkesir ve Murad Bey de Bursa'ya nakledilmişlerdi.
3. Birinci Murad'ın üç oğlu vardı. Bayezid, Germiyanlılardan çeyiz olarak alınan Kütahya sancağında, Yakub Karesi (Balıkesir) sancağında ve Savcı da babasının Rumeli'de bulunduğu sırada Bursa'da bulunmuşlardı. Bunlardan Savcı Bey Babasına isyan etti. Yıldırım Bayezid'in zamanında oğullarından her biri Anadolu beylerinden zaptedilen yerlerde Sancakbeyliği etmişlerdi. Murad Bey 1365 tarihinde Biga'yı zaptettiği sırada orada yakaladığı büyük biraderi Süleyman Paşa'nın oğlu Melik Nasır'ı öldürmüştür.
4. Şeyhülislâm'ın yargı ile ilgili görevleri de, bir anlamda günümüzdeki Anayasa Mahkemesi Başkanlığı ile Başbakanlık ve Adâlet Bakanlığı baş müşâvirlerinin görevlerini birlikte kapsıyordu.

24 Mayıs 2017 Çarşamba

II.Mehmed (Fatih Sultan Mehmed)

II.Mehmed (Fatih Sultan Mehmed)
Babasi . Ikinci Sultan Murad
Annesi . Huma Hatun
Dogumu : 29 Mart 1432
Vefatı . 3 Mays 1481
Saltunatı : 1451 - 1481 (30) sene
Fatih Sultan Mehmed Han Hazretleri, uzun boylu, dolgun yanaklı, kırmızı - beyaz tenli, kırık burunlu, kolları adaleli ve kuvvetli bir padişahtı. Devrinin en büyük ulemasından birisi idi. Yedi tane yabancı lisan bilirdi. Âlim, şâir
ve sanatkârları toplar ve onlarla sohbetten çok hoşlanırdı. Gayet soğukkanlı ve cesurdu. Eşsiz bir kumandan ve idareci idi. Yapacağı işler hususunda, en yakınlarına bile hiç birşey sızdırmazdı.Fatih Sultan Mehmed'in ömrü seferlerle geçti. Yıkılmaz diye bilinen Bizans'ı yıktı. İstanbul'u fethetti.Ayasofya kilisesini câmiye çevirdi. Kryamete kadar câmi olarak kalmasını istedigi bu muhteşem mâbed için mükemmel bir vakfiye yazdırttı. (Bu,vekâlet Arşivi Tapu Defterleri No:20, 27, 167, 251 )
1127 sene kilise, 481 sene de câmi olarak kullanılan Ayasofya, 1934'de müze haline getirildi.Fatih, Enez'i, Galata ve Kefe'yi Osmanlı topraklarına dahil etti. Limni, İmroz, Şemendirek, Taşoz, Bozcaada ve Boğdan'ı ald.Belgrad'ı muhasara ettiği zaman çarpışmaya bizzat katıldı. Alnından ve dizinden ciddi şekilde yaralandı. 1458'de Mora'yı kısmen, bir sene sonra da Sırbistan'ı tamamen aldı. 1461'de Amasra'yı ve İsfendiyar Oğulları Beyliğini Osmanlı topraklarına dahil etti. 
Trabzon Rum İmparatorluğunu ortadan kaldırdı. 1462'de Romariya, Yayçeve Midilli'yi aldı. 1463 senesinde Papa'nın büyük gayretleri ile toplanan ve savaşa katılan herkesin altı aylık günahının affolunacağı ilân edilen 20 devletin katıldığı bir haçlı ittifakı ile 16 sene savaştı. 1463'de Bosna'yı fethetti ve Hersek'i de tabiiyeti altına aldı . 1466'da Konya ve Karaman'ı aldı. Arnavutluğu tamamen Osmanlı topraklarına kattı. 
1470'de Ağrıboz'u aldı.Uzun Hasan'ı Otlukbeli savaşında kesinlikle yendi. Zafer şükranesi olarak kırkbin esiri salıvererek, hürriyetlerine kavuşturdu. 1476'da Boğdan'ı Osmanlı topraklarına kattı. Otuz sene içinde tam yirmibeş seferi bizzat kendisi idare etti. 900.000 bin kilometrekare olan topraklarını 2.214.000 kilometre kareye yakındı. Fatih Sultan Mehmed, Venedikliler tarofından tertiplenen tam ondört suikastten kurtuldu. Son suikastten ise kurtulamadı. Venedikliler, bu büyük hükümdarı, aslen bir yahudi olan Maesto Jakopo isimli bir doktor vasıtasiyle zehirleterek öldürmeye muvaffak oldular. Tarihçi Babinger'e göre bu suikastçı doktor, Yakup Paşa ünvanı ile sarayın doktorları arasında bulunuyordu.
1481 Mayısının üçüncü günü yine bir sefere çıkmışken, Gebze'de ordugâhında Perşembe günü vefat etti. Papa, Büyük Hakanın ölümünde tam üç gün üç gece bütün kiliselerin çanlarını çaldırtarak sevinç ayinleri yaptırdı. Fatih 49 sene bir ay beş gün yaşadı. İki imparatorluk, dört krallık ve onbir prenslik yıkan büyük hükümdarın cenaze namazı Fatih Camiinde Şeyh Muslihiddin Mustafa Vefa Efendi Hazretleri kıldırdı. Türbesi Fatih Camii yanındadır. (Allah rahmet eylesin.)
Fatih, Müslüman Türk Milletine yapmış olduğu büyük hizmetlerle, dünyanın en büyük hükümdarlarından birisi olduğunu isbat etmiştir. İstanbul gibi, cihanın bir incisi olan, bu muhteşem beldeyi Türk Milletine kazandırmıştır. Yapmış olduğu çalışmalar ile, memleketinde büyük çapta bir imar hareketini gerçekleştirmiştir. Bugünün üniversitesi olan (Fatih Külliyesi)ni 1470 senesinde tamamlamış, İstanbul'u fethettiği zaman 8 tane kiliseyi camiye çevirmiş, etrafındaki papaz odalarını da medrese Ağrıboz'u aldı.
Uzun Hasan'ı Otlukbeli savaşında kesinlikle yendi. Zafer şükranesi olarak kırkbin esiri salıvererek, hürriyetlerine kavuşturdu. 1476'da Boğdan'ı Osmanlı topraklarına kattı. Otuz sene içinde tam yirmibeş seferi bizzat kendisi idare etti. 900.000 bin kilometrekare olan topraklarını 2.214.000 kilometrekareye ykardı.Fatih Sultan Mehmed, Venedikliler tarofından tertiplenen tam ondört suikastten kurtuldu. Son suikastten ise kurtulamadı. Venedikliler, bu büyük hükümdarı, aslen bir yahudi olan Maesto Jakopo isimli bir doktor vasıtasiyle zehirleterek öldürmeye muvaffak oldular. Tarihçi Babinger'e göre bu suikastçı doktor, Yakup Paşa ünvanı ile sarayın doktorları arasında bulunuyordu.
1481 Mayısının üçüncü günü yine bir sefere çıkmışken, Gebze'de ordugâhında Perşembe günü vefat etti. Papa, Büyük Hakanın ölümünde tam üç gün üç gece bütün kiliselerin çanlarını çaldırtarak sevinç ayinleri yaptırdı. Fatih 49 sene bir ay beş gün yaşadı. İki imparatorluk, dört krallık ve onbir prenslik yıkan büyük hükümdarın cenaze namazı Fatih Camiinde Şeyh Muslihiddin Mustafa Vefa Efendi Hazretleri kıldırdı. Türbesi Fatih Camii yanındadır. (Allah rahmet eylesin.)
Fatih, Müslüman Türk Milletine yapmış olduğu büyük hizmetlerle, dünyanın en büyük hükümdarlarından birisi olduğunu isbat etmiştir. İstanbul gibi, cihanın bir incisi olan, bu muhteşem beldeyi Türk Milletine kazandırmıştır. Yapmış olduğu çalışmalar ile, memleketinde büyük çapta bir imar hareketini gerçekleştirmiştir. Bugünün üniversitesi olan (Fatih Külliyesi)ni 1470 senesinde tamamlamış, İstanbul'u fethettiği zaman 8 tane kiliseyi camiye çevirmiş, etrafındaki papaz odalarını da medrese yapmıştır. Ayrıca bir çok Anadolu kasabasında da medreseler yaptırmıştır.Hz. Eyyüb EI - Ensâri'nin (r.a.) kabri Fatih zamanında keşfedildi. Delâil-i Hayrat müellifi Şeyh Süleyman Cezuli ve Allame Ali Kiasi Fatih devrinde vefat ettiler.
Erkek çocukları : 
Mustafa, 
Ikinci Bayezid, 
Cem, Korkud.
Kızı : 
Gevherhan Sultan.

Sultan İkinci Murad


Sultan İkinci Murad
Babasi Çelebi Sultan Mehmed
Annesi . Emine Hatun
Dogumu : 1402
Vefati .3 şubat 1451
Saltanatı : 1421 - 1451 (30) sene
İkinci Murad, uzun boylu, beyaz tenli, doğan burunlu ve gayet güzel yüzlü bir padişahtı. Çok güzel konuşurdu. Kendisinin en büyük saadeti, Fatih Sultan Mehmed gibi eşine ender rastlanacak ve çok kıymetli bir zatın babası olmakti.
Sultan Murad. süküneti ve huzurlu yaşamayı arzu eden fakat icap ettiği takdirde gayet hareketli, cesur ve hiçbir şeyden yılmayan bir kimse idi. Otuz senelik saltanatı müddetince, memleketini çok büyük bir şan ve şerefle idare ederek, emri altında bulunan herkeste, dindar. âdil ve lütufkâr bir padişah nâmı bırakmıştır.
Sultan ll. Murad çocukluğu Amasya'da geçti. 18 yaşında tahta çıktı. Şâir ve hattattı.Çok iyi bir askerdi. Şiirler yazmıştır. Zamanında Venedik donanmasıyla harbedildi. 
Selânik yeniden fethedildi. Düzmece Mustafa isyanı oldu ve bu isyanı bastırdı. 1422'de İstanbul'u muhasara etti. 1423'de Mora yeniden alındı. 1428'de Germiyan Beyliği Osmanlılara katıldı. Venedik ve haçlılara karşı Güvercinlik zaferi kazanıldı. 1430'da Selânik yeniden alındı. 1438'de Bosna'ya hakim olundu. 1439'da Belgrad muhasara edildi. 1443'de haçlılara karşı İzlâdi Derbendi zaferi kazanıldı.
1444 Temmuz'unda Segadin antlaşması yapıldı, fakat haçlılar sözlerinde durmadılar. İkinci Murad küçük yaştaki oğlunu tahta çıkarınca,ümide kapılarak Osmanlı topraklarına girdiler.
Oğlu İkinci Mehmed (Fatih) ordunun başına babasını başkumandan tayin etti. Kasım 1444'de Varna Zaferi kazanıldı. Varna Zaferinden sonra İkinci Murad tekrar tahta geçti. 1445'de Mora'ya ve Arnavutluğa sefer açtı. 1448 senesinin Ekiminde haçlılar yeniden saldırdılar.
Bu defa da İkinci Kosova Zaferi kazanıldı. 1451 senesinde Sultan Murad bütün esirlerini salıverdi. 47 yaşında olduğu halde Edirne Sarayında vefat etti. Vasiyeti üzerine Bursa'da Muradiye Camii yanına defnedildi. Mezarının üzerini örtmemeyi, kenarlarına hafızların oturup Kur'an okuyabilmeleri için yerler yapılmasını ve Cuma günü mezara konulmasını vasiyet etmişti. Vasiyeti öylece yerine getirildi.
Sultan Murad zamanında memleketin bir çok yerlerinde, camiler, medreseler, saraylar ve köprüler yapılmıştır. Bunlardan birisi Edirne'deki"Üç Şerefeli Cami"dir. Cami'in yanında bir medrese ve fakirler için bir imarethane mevcuttur. Yine Edirne'de "Muradiye Camii"ni bina ettirmiştir. Bu caminin duvarları ve mihrabı son derece güzel çinilerle süslenmiştir. 
Bursa'daki "Muradiye Camii"ni ve Ergene Nehri üzerindeki 170 ayaklı "Uzun Köprü"yü de Sultan Murad yaptırmıştır.Silsile-i Sââdât-ı Nakşıbendiyye'den, Hâce Yâkub Darhi (k.s.), ,Seyhi Emir Sultan, Hacı Bayram Veli, İbn-i Haceri Askalâni, Muhammediye kitabmın müellifi Yazıcızâde Mühammed Efendi İkinci Murad devrinde vefat eden büyüklerdir.
Erkek çocukları : 
Fatih Sultan Mehmed, 
Ahmed, 
Alâaddin, 
Orhan, 
Hasan, 
Ahmed (ll.)
Kız çocukları : 
Şehzâde ve 
Fatma Hatun.

Sultan Çelebi Mehmed

Sultan Çelebi Mehmed
Babasi . Sultan Yildırım Bayezid
Annesi . Devlet Hatun
Dogumu : 1389
Vefati . 26 Mays 1421
Saltanati : 1413 - 1421 (8) sene
Çelebi Sultan Mehmed, orta boylu, yuvarlak yüzlü, çatık kaşlı, beyaz tenli, kırmızı yanaklı, geniş gögüslü idi. Kuwetli bir vücuda sahipti. Gayet hareketli ve cesurdu. Güreş yapar ve çok kuvvetli yay kirişlerini de çekerdi. Padişahlığı müddetince bizzat 24 muharebede bulunmuş ve kırka yakın yara almıştı. Başında kullanmış olduğu sarık, altın işlemeli kavuğu ile gayet güzel görünürdü. İçi kürklü ve yakası dik olan bir kaftan kullanırdı.
Müslümanlara karşı göstermiş olduğu adaleti, aynı zamanda hıristiyan tebaasına karşı da gösterirdi.Çelebi Sultan Mehmed, tahsilini Bursa sarayında tamamladı. Daha sonra babası tarafından Amasya sancağına vali tayin edildi. Valiliği sırasında da devlet işlerini öğrendi. Çelebi Sultan Mehmed'e bir bakıma Osmanlı İmparatorluğu'nun ikinci kurucusu gözüyle bakılabilir. 
Onun uzun müddet ve başarı ile yapmış olduğu mücadeleyi kısaca şöyle sıralayabiliriz Yeşil Türbe (Çelebi Mehmed Türbesi Bursa) Evvela Anadolu'nun birliği için kardeşleri ile mücadele etti. 1410 senesinde Süleyman Çelebi'yi, 1413 senesinde de Musa Çelebi'yi tasfiye ederek birliği sağladı. 
Osmanlı tahtında yalnız kalınca ilk işi etrafındaki beylikleri itaati altına almaya girişmek oldu. 1414'de Karaman'a sefer yaptı ve Karaman Bey'ini esir aldı. Ona "Bir daha müslümanlara zararım dokunmayacak" diye yemin ettirdikten sonra serbest bıraktı. Candar Beyliği'ni de hakimiyeti altına aldı. 1415'de Venediklilerle ilk deniz savaşı yapıldı. 1416 ve 1417 senelerinde Avrupa'ya akınlar düzenledi, büyük zaferler kazanıldı.1419'da Tuna Nehri tekrar geçildi. 
1420'de Eflak Voyvodası bir harpte öldürüldü, yerine kardeşi tayin edildi. Candar Beyliği ise tamamen Osmanlı topraklarına katıldı. 1420'de Şeyh Bedreddin diye birisi bugünkü komünizmin temel şartlarına çok benzeyen fikirlerle ortaya çıktı İslâmi ilimleri de çok iyi bilen bu şeyh bir çok fakir fukarayı sizi zengin yapacağım vaadiyle, gayrı müslimleri ise "Sizin dininiz de haktır" diyerek etrafında topladı. 
Birçok yerlerde mühim tahribatlar yaptı. Sonunda yanındakiler dağıtılıp kendisi yakalandı ve mahkeme edildi. Mahkemede suçunu itiraf ederek idam edilmesini bizzat kendisi istedi ve idam edildi. Timur'un yanından döndüğü söylenen bir şehzade ile daha mücadele edip onu da saf dışı yaptı. 
1421 yılında 32 yaynda iken Edirne'de vefat etti. Naaşı, Bursa'ya getirilerek Yesil Türbe'ye defnedildi. (Allah rahmet eylesin.)Çelebi Sultan Mehmed vefat edeceği sırada, Bayezid Paşa'yı yanına çağırttı ve Ona :"Halef olarak yerime oğlum Murad'ı tayin ettim. Bana karşı göstermiş olduğun itaat ve sadakati ona karşı da göster. Derhal, Murad'ı buraya getirmenizi istiyorum. 
Zira ben artık bu döşekten kalkamam. Murad gelmeden önce emr-i hak vaki olursa Murad gelinceye kadar sakın ölümümü kimseye duyurmayın." Şehzade Murad henüz Amasya'da iken,Çelebi Sultan Mehmed 26 Mayıs 1421'de vefat etti. Padişahlar arasında ilk defa vefatı gizlenen zat kendisi olmuştur.
Tarikat sahibi Seyyid Şerif Ali Cürcani,Kaamus-ı Muhıyt sahibi Allame Mecdüddin Firuzâbâdi Sultan Çelebi Mehmed zamanında vefat etmiş büyüklerdi.
Erkek çocukları : 
Mustafa Çelebi, 
Ikinci Murad, 
Ahmed, 
Yusuf, 
Mahmud.
Kızları : 
Fatma ve 
Selçuk Hatun.

Yıldırım Bayezid

Yıldırım Bayezid
Babası . Murad Hüdavendigar
Annesi . Gülçiçek Hatun
Doğumu : 1360
Vefatı . 8 Mart 1403
Saltanatı : 1389 - 1403 (13) sene
Yıldırım Bayezid tahta geçtikten sonra, babasının vefatı üzerine Anadolu'da vuku bulan ayaklanmaların tamamını zamanda bastırdı. Germiyan, Aydın, Menteşe ve Saruhan Beyliği bu devirde katıldı. Hâmid Beyliğine bağlı lsparta, Burdur, göller yöresi Osmanlıların oldu. Yıldırım 1391'de Bizanslılardan Sile'yi aldı. 
İstanbul'u yedi ay muhâsara etti, Tuna nehrini geçerek Romanya'yı Osmanlılara tâbi kıldı.1392'de Silivri ve Selânik Osmanlılara katıldı. 1393'de Bulgaristan tamamen fethedildi.1394'de Kastamonu ve çevresi alındı. ArnavutIuk ve çevresi de Osmanlı topraklarına katıldı. 1396'da Haçlı ordusu Niğbolu'da imha edildi. Binlercesi esir alındı. 
1397'de Salona Piskoposu, Padişahı bizzat davet ederek halkın zulümden kurtarılmasını rica etmiş bunun üzerine Yıldırım Bayezid, Bizanslılardan Silivri, Mora ve Attika'yı kurtarmıştır. Türklerin Yunanistan'ı almaları böyle olmuştur.Girdiği savaşlarda göstermiş olduğu cesaretten dolayı 1397'de ona (Yıldırım) lakabı verilmişti
Karaman Beyliği tamamen Osmanlı topraklarına ilhak edildi. İstanbul yeniden muhasara edildi. Dulkadir Beyliği Osmanlılara tabi oldu.Bir haçlı ordusu, Tuna nehri kıyısında bulunan (Niğbolu) kalesini kuşatmıştı. Yıldırım Bayezid de ordusu ile Niğbolu kalesi önlerine kadar geldi. Bir gece Yıldırım Bayezid,tek başına atına binerek düşman saflarını yardı. 
Niğbolu kalesinin duvarları dibine yanaşarak bir elini kale duvarına dayadı ve : "Bire Doğan!" diye seslendi. Bu sesi tanıyan Niğbolu kalesi kumandanı Doğan Bey de yukarıdan : "Ne var ,şevketlüm!" diye sordu. Padişah : "Ordumla birlikte geldim. Sakın kaleyi teslim etmeyesin!" emrini verdikten sonra atını -sürerek gece karanlığında bir yıldırım gibi karargâha döndü.1400'de İstanbul bir daha muhasara edildi. 
1402'de (Rivayete göre ulemadan cevazına dair fetva alınmadan) Timur ile Ankara savaşı yapıldı ve Yıldırım yenildi. Timur'un yanında esir olarak kalan büyük Osmanlı Hükümdarı ve Fatih'in dedesi üzüntüsünden 7 ay 12 gün sonra 43 yaynda iken vefat etti. Cenazesi oğlu Çelebi tarafından Bursa'ya getirilerek,kendi türbesine defnedildi. (Allah rahmet eylesin.)
Yıldırım'ın kazanmış olduğu zaferlerin en mühimlerinden birisi (25 Eylül 1396) senesinde,tek başına Müslüman Türk milletinin, bütün bir Hıristiyan Avrupa Devletlerine karşı kazanılmış ve tarihin en büyük zaferlerinden birisi olan Niğbolu zaferi idi. Bu ,şanlı zaferin neticeleri de çok büyük olmuştur. 
Bu zafer, Osmanlı Türk Devletinin, doğu İslâm âleminde de tanınmasına sebep oldu Mısır'daki Abbasi Halifesi (Birinci Mütevekkil) Yıldırım Bayezid'e tebrik için gönderdiği mektubunda, Türk Padişahına: "Sultan-ı İklim-i Rum" ünvanı i1e hitabetti.Silsile-i Sâdât-ı Nakşıbendiyye'den Hâce Bahaüddin Şah-ı Nakşıbend (k.s.) Hazretleri,Hâce Alâüddin Attar (k.s.) Hazretleri, Allame Saadeddin Teftazâni, Şerh-i Mekâsıd Müellifi Kemaleddin Hocendi, Hayatü'I - Hayvan isimli eserin sahibi Kemaleddin Muhammed Demiri,Hoca Hafız Şirâzi ve Kadı İbn-i Haldun Yıldırım Bayezid devrinde vefat eden büyük zatlardır.
Erkek Çocukları : 
Musa Gelebi, 
Süleyman Gelebi, 
Mustafa Gelebi, 
İsa Çelebi, 
Mehmed Çelebi, 
Ertuğrul Gelebi, 
Kasım Çelebi.
Kız Çocukları : 
Fatma Sultan

Sultan Murad

Sultan Murad
Babası . Orhan Gazi
Annesi . Nilüfer Hatun
Dogumu : 1326
Vefatı . 1389
Saltanatı : 1359 - 1389 (30) sene
Sultan Murad uzun boylu, degirmi yüzlü,iri burunlu idi. Kalın ve adaleli bir vücuda sahipti.Başına mevlevi sikkesi üzerine yuvarlak testar sarılı bir başlık giyerdi. Çok sade giyinir ve kirmızı zeminli beyaz e1biseden hoşlanırdı. Gayet nazik, sevimli, çok halim ve selimdi. Âlim ve sanatkârlara hürmet gösterir, fakirlere ve kimsesizlere büyük bir şefkatle muamele ederdi.
Halk tarafından "Gazi Hünkâr" diye anılır ve bir baba olarak sevilirdi.Terbiyesi ile annesi Nilüfer Hatun meşgul oldu: Gençliğini Bursa'da medreselerde, ilim ve sarfat adamları ile geçirdi. Bütün hayatı sınır boylarında ve harp meydanlarında geçmiştir. Hiç durmadan Rumeli'den Ana'dolu'ya, Anadolu'dan Rumeli'ye seferler yapmıştır. Bu kadar harp meşguliyetleri arasında, büyük ve kıymetli binalar, sanat eserleri meydana getirmeye de vakit bulmuştur. 
Bursa'da camiler, medreseler ve imarethaneler yaptırmıştır. Edirne'yi ilk defa O, hükümet merkezi yapmıştır. İlk Edirne sarayı da kendisi bina ettirmiştir.Orhan Gazi'nin vefatında 95.000 km. Kare olan toprakların genişligini 500.000 km. Kareye çıkardı.Zamanında alınan yerler :1362'de Edirne, 1363'de eski Zağra ve Filibe fethedildi. 
1364'de Sırpsındığı zaferi kazanıldı ve Haçlılar perişan edildi. 1365'de Kara Biga Osmanlı topraklarına katıldı. 1369'da Hayrabolu, Kırklareli, Pınarhisar ve Vize alındı. 1370'de Bulgar Krallığı Osmanlılara tâbi oldu. Bir müddet sonra da Çamurlu savay kazanıldı. 1371'de Çirmen zaferi elde edildi, Haçlılar bir defa daha yenildiler. 
1372'de Çatalca Bizans'tan alındı. 1374'de Sırbistan Osmanlilara tâbi oldu. 1375'de Niş fethedildi. 1378'de Kütahya Vilâyeti Osmanlı topraklarına katıldı.
1382'de, Sofya fethedildi. 1383'de Candaroğulları Osmanlılara tâbi oldu. 1385'de Arnavutlukun kuzeyi tamamen alındı,. 1386'da Karamanlılarla harp yapıldı., 1388'de Silistre, Ziştovi, Niğbolu, Plevne, Lofça, Deliorman ve Dobruca Türk hakimiyeti altına alındı. 
1389'da Haçlılar bir defa daha perişan edildiler ve İslâm ordusunun yigitlikeri sonunda Kosova Meydan Muharebesi kazanıldı. Ne yazık ki bu şanlı zafer çok büyük bir acı ile neticelendi. Bütün gazileri derin bir matem içinde bıraktı. Şöyle ki;bu zafer sonunda yaralıların büyük bir kısmı düşman askerleri idi. Yerdekiler arasında tek türk Türk şehidi de vardı. 
Sultan Murad her şehidin önüne geldiği vakit büyük bir üzüntü ile "İnna lillâhi ve inna ileyhi râciün" diyor ve şehidin derhal kaldırılarak defnedilmesini emrediyordu. Yaralı blr Türk'ün yanına geldigi zaman, onu okşuyor, yarasının acıyıp acımadığını ve bir arzusu olup olmadığını soruyordu.Böylece dolaşırken biraz uzakta ölüler arasında bir kımıldama oldu. Sultan Murad o tarafa döndü. Ölüler arasından, dev gibi uzun boylu bir Sırplının kalktığı görüldü. 
Miloş ismindeki bu Sırplı (Kral Lazar'ın damadı) yerden kalkarak Padişaha doğru gelmeye başladı. Padişahın muhafızları ise, Sırplı'yı derhal yakaladılar.Fakat Sırpli, padişahı mutlaka görmek istiyordu ve : "Beni bırakınız, korkmanıza lüzum yok.
Ben Padişahın elini öpmeye ve hem de müslüman olmaya geldim. Ayrıca size bir de müjdem var. Kral Lazar yakalandı, bakınız getiriyorlar" dedi. Padişah onun sözlerini işitmişti.İşaret ederek bırakmalarını söyledi. Muhafızlar da Kralın tutulduğu tarafa bakarlarken, yaralı taklidi yapan hain Sırplı, Padişaha yaklaştı, elini öpecekmiş gibi eğildi, bir anda ve yıldırım sürati ile koltuğunun altında sakladığı hançerini çekerek, Gazi Hünkâr'ın mübarek göğüs ve karnına sapladı. 
Muhafızlar neye uğradıklarını anlayamadılar. Katil kaçmaya başladı. Sonra muhafızlar kafiri yakalayarak parça .parça ettiler.Hünkâr'ın son sözleri şunlardı : "İslâmın muzafferiyeti, benim şehit olmama bağlı ise,şehadet şerbetini nasip buyurmasını Cenab-ı Hak'tan dua ve niyaz etmiştim. Duam kabul buyuruldu. 
Hazreti Allah'a hamd ve sena olsun ki, İslâm askerinin zaferini gördükten sonra hayatım sona ermektedir. Oğlum Bayazid'e biat ediniz. Sakın esirleri incitmeyiniz. Mal ve canlarına tecavüz etmeyiniz. Ben artık sizleri ve muzaffer ordumuzu Cenab-ı Hakk'a emanet ediyorum. Mevla devletimizi bütün fenalıklardan korusun!" diyerek ebediyyete intikal etti. 
Sultan Murad'ın hançerle parçalanan barsakları, şehit olduğu yere bir türbe yapılarak gömüldü. Cesedi ise Bursa'ya nakledilerek Çekirge'deki türbesine defnedildi.Silsile-i Sadât-ı Nakşibendiyye'den Hâce Seyyid Emir Kilâl (k.s.) Hazretleri, Muğnullebib isimli eserin sahibi ve topun mucidi olarak bilinen Cemaleddin Abdullah Efendi, Buhari'nin şârihi Semseddin Kirmani, Birinci Murad zamanında vefat etmişlerdir.İlk kazasker tayinleri, tımar kanunu ve minarelerden salatu selâm okuma adetleri bu devirde başlamıştır.
Erkek çocukları : 
Yakub Çelebi, 
Yıldırım Beyazid, 
Savcı Bey ve 
İbrahim.
Kız çocukları : 
Nefise ve Sultan Hatun.

Orhan Gazi

Orhan Gazi
Babası: Osman Gazi
Annesi . Mal Hatun
Doğumu : (H. 680 - M. 1281)
Vefatı . (H. 761 - M. 1360)
Saltanatı : 1326 - 1359 (33) sene
Osmanlı Devletini Osman Gazi kurmuştu. Fakat onu teşkilâtlandıran ve büyük bir devlet haline getiren Orhan Gazi idi. Orhan Gazi sarı sakallı, uzunca boylu, mavi gözlü idi.
Yumuşak huylu ve merhametli, fakat yerine göre hiddetli ve şecaatliydi. Fakirleri sever ve ulemaya hürmet ederdi. Son derece dindar, adaletli ve tebaasına kendisini sevdirmesini çok iyi bilirdi. Bizzat halk içine girer, onlarla yemek yer ve dertleşirdi.
Hareketlerinde çok hesaplı davranır ve hiç telâş etmezdi. İznik'i fethettiği zaman hıristiyanlara göstermiş olduğu insanca muamele,dillere destan olmuştu.Orhan Gazi'nin her yönden büyük bir insan olduğunu sadece Türkler değil, barçok yabancı tarihçiler dahi tasdik etmişlerdir.
Orhan Gazi daha 15 yaynda iken harplere iştirak etmiş ve hayatının büyük bir kısmı harp meydanlarında geçmiştır. Babasından 'ı6.000 km. kare olarak teslim aldığı toprakları altı misline çıkararak 95.000 km. kare yapmıştır.
Orhan Gazi bir devlet reisi sıfatı ile harplerde bizzat ordularının başında daima bulunmuştur. Orhan Gazi devletin muntazam bir idare sistemine bağlanması lüzumunu görmüş ve teşkilât işini ise, Alâeddin Paşa ile, Şeyh Edebali'nin bacanağı Çandarlı Kara Halil Paşa'ya havale etmişti.
Orhan Gazi zamanında teşkilâtı üç noktada toplayabiliriz : Para, kıyafet, ordu.Orhan Bey'in büyük oğlu Süleyman Paşa,kendisinden önce vefat etmiştir. Kendi sağlığında iken başkumandanlık vazifesini ikinci oğlu Murad Hüdavendigâr'a devretmiştir.
Osmanlılar tarafından yaptırılan ilk cami (1333 - 1334) senesinde İznik'te yapılan "Hacı Özbek" Camiidir. Ve Orhan Gazi yaptırmı,stır.Bursa Medresesini Orhan Bey yaptırmış ve ilk "Sultan" lâkabı da O'nun zamanında kullanılmıştır. Yine ilk Osmanlı parası da Orhan Bey zamanında basılmıştır. 
Müslüman Türkler Avrupa'ya ilk defa Orhan Bey zamanında geçmişlerdir. İstanbul'un Anadolu yakası tamamen Orhan Bey zamanında Osmanlı topraklarına katılmıştır. Yeni fethedilen hıristiyan topraklarında yaşayan yerli hıristıyan halktan Osmanlı hayranlığı, yeni fetihleri de kolaylaştırmıştır.
Zamanında fethedilen yerler :1326'da Bursa, 1329'da İznik, 1337'de Gemlik'i fethetti ve Bizanslılara kary Palekanon(Maltepe) zaferini kazandı. 1345'de Karasi Beyliği ilhak edildi. 1354'de Ankara ve Gelibolu feihedildi.Orhan Gazi 1360 senesinde 79 yaşında vefat etmiştir. Türbesi ise Bursa'da Osman Gazi'nin türbesi yanındadır. Türbe dört köşelidir.Içinde 4 tane büyük mermer sütun vardır. Türbe bu dört sütun üzerine oturtulmuştur. Kubbesi geniş ve kurşunla örtülmüştür. Duvarları sade ve beyaza boyanmıştır. Tavanında onar kandilli birer tane avize asılıdır. Orta yerde Orhan Gazi'nin sandukası bulunmaktadır. Etrafı;pirinç parmaklıklar ile çevrilmiştir. Sandukanın kuzey yönünde Cem Sultan'ın oğlu Abdullah,kapı tarafında İkinci Bayezid'in oğlu Korkut,onun yanında Orhan Gazi'nin ailesi Nilüfer Hatun ve oğlu Kasım Çelebi ile Yıldırım'ın oğlu Musa Çelebi vardır. Bu türbede yirmiiki tane mezar bulunmaktadır. Türbeyi ise Sultan Abdülaziz yaptırmıştır.Silsile-i Sâdât-ı Nakşibendiyye'den Hâce Muhammed Bâbâ Semâsi (k.s.) Hazretleri, Şeyh Edebalı, Hacı Bektaş-ı Veli bu devrin büyüklerinden olup, Orhan Gazi zamanında vefat etmişlerdir.
Erkek çocukları :
Süleyman Paşa, Birinci Murad, İbrahim,Halil, Kasım.
Kızı : 
Fatma Hatun

Osman Gazi

Osman Gazi
Babası:  Ertuğrul Gazi
Annesi: Hayme Hatun
Doğumu: Söğüt (M. 1258 - H. 656)
Vefatı: Bursa (M. .1326 - H. 726)
Saltanatı : 1299 - 1326 (27) sene
Osman Gazi, Ertuğrul Bey'in üç oğlundan birisidir. Osman Bey diğer kardeşlerinden büyük değildi, fakat adeta bir idareci olarak yaratılmıştı. Zira bu hususta çok büyük kabiliyet sahibi idi. Babası vefat ettikten sonra diğer bütün beyler, ittifakla Osman Bey'i aşiretin reisi olarak tanıdılar.

Osman Bey, beyliğin başına geçtiği zaman, 23 yaşında idi. Uzun boylu, geniş göğüslü, kalın ve çatık kaşlı, elâ gözlü ve koç burunlu idi. İki omuzları arası oldukça geniş, vücudunun belden yukarı kısmı, aşağı kısmına nispetle daha uzundu. Çehresi yuvarlak ve teni buğday renginde idi. Büyük şeyhlerden Edipali'nın evinde misafir iken, istirahat için gösterilen odada, Kur'an-ı Kerim'i görünce, sabaha kadar saygısından yatmadığı ve geceyi uykusuz geçirdiği çok meşhurdur. şeyh bu durumdan çok memnun kaldığı için kendisini kızı ile evlendirmiş ve hayır dualar etmiştir.

Osman Bey, 1287'de Karacahisar'ı fethetti. 1280'de Domaniç'te Bizanslıları yenerek Bilecik'i fethetti ve Selçuklu Hükümdarı tarafından uç beyliğine verildi. 1299'da İnegöl fethedildi.Selçuklu Devleti yıkıldı ve Osman Bey müstakil beyliğini ilân etti. 1300'de Yenişehir ile Köprühisar, 1302'de ise Akhisar ve Koçhisar fethedildi. Osman Bey'e babasından kalan arazinin genişliği 4800 km. kare idi. Kendisi vefat ettiğinde ise, beyliğin toprak genişliği 16.000 km.kareye ulaşmıştır.

Vefat etmeden önce oğlu Orhan Bey'e şöyle vasiyet etmiştir :oğullarıma ve bütün dostlarıma birinci vasiyetim Şudur ki; Her zaman gazaya devam ederek, Din-i Celil-i İslâm'ın yüceliğini yaşatınız. Cihadın kemâl'ine ererek, sancağı şerifi hep yüksekte tutunuz. Her zaman İslâm'a hizmet ediniz. Zira Cenâb-ı Hak benim gibi zayıf bir kulunu ülkeler fethetmek için memur etti. Gaza ve cihadlarınızla Kelime-i Tevhid'i çok uzaklara götürünüz. Hanedanımdan her kim, hak yoldan ve adaletten saparsa mahşer gününde, Rasül'ü Azam'ın şefâatinden mahrum kalsın. Oğlum! Dünyaya gelen hiç bir insan yoktur ki, ölüme boyun eğmesin. Bana da, Hz.Allah'ın emri ile şimdi ölüm yaklaştı. Bu devleti sana emanet ediyorum. Seni de Mevlâ'ya emanet ettim. Her işinde adaleti üstün tut.

Vefatında 68 yaşında idi. Tarih ise, Ağustos 1326'yı gösteriyordu. (Allah rahmet eylesin.) Vefat ettiğinde geriye bıraktığı mal varlığı şunlardı : Bir at ahrı, bir çift çizme, birkaç tane sancak, bir kılıç, bir mızrak, bir tirkeş, birkaç at, üç sürü koyun, tuzluk ve kaşıklık.Osman bey vefat ettiği zaman zayıf bir rivayete göre, Söğüt'te babasının yanına defnedilmiş ve Bursa alınırsa oraya defnini vasiyet etmişti. Bunun için 1326'da Bursa alındıktan sonra vasiyeti yerine getirilerek cesedi Bursa'ya nakledilip, Hisar'da (Saint Eli) namına yapılmış olan Gümüşlü Künbed'e defnedilmiştir. Fakat vekayün tetkikine göre vefat'ının 1326'da Bursa'nın teslim alınmasından sonra olduğu anlaşılıyor.

Osman Bey zamanında yaşayan İslâm büyükleri :Silsile-i Sâdât-ı Nakşıbendiyye'nin onuncu ve onbirinci halkalarını teşkil eden, Hâce, Arif Rivgiri ve Hâce Mahmud İncir Fagnevi (k.s.)Hazretleri, şeyh Saadettin Cibavi, Bahaüddin Veled ve müellif Pehlivan Mahmud Poyraz.

Erkek çocukları :
Pazarlı Boy, 
Çoban Bey,
Hamid Bey, 
Orhan Bey
Alaeddin Ali Bey, 
Melik Bey, 
Savcı Bey.
Kız çocuklan :
Fatıma Hatun.

Osman Gazi'nin Oğluna Yazdığı Mektup

Oğullarıma ve bütün dostlarıma birinci vasiyetim Şudur ki; her zaman gazaya devam ederek, Din-i Celil-i İslâm'ın yüceliğini yaşatınız. Cihadın kemâline ererek, sancağışerifi hep yüksekte tutunuz. 

Her zaman İslâm'a hizmet ediniz. Zira Cenâb-ı Hak benim gibi zayıf bir kulunu ülkeler fethetmek için memur etti. Gaza ve cihadlarınızla Kelime-i Tevhid'i çok uzaklara götürünüz. Hanedanımdan her kim, hak yoldan ve adaletten saparsa mahşer gününde, Rasülü Azam'ışefâatinden mahrum kalsın. 

Oğlum! Dünyaya gelen hiç bir insan yoktur ki, ölüme boyun eğmesin. Bana da, Hz.Allah'ın emri ile şimdi ölüm yaklaştı. Bu devleti sana emanet ediyorum. Seni de Mevlâ'ya emanet ettim. 

(Osman Gazi)